Skane (Skåne) İsveç Yeme İçme Rehberi ve Gurme Turu
Merhaba gözü tok karnı açlar..
Bugünkü yazımızda sizleri uzak diyarlara, taa İsveç’e götüreceğiz, ancak geri getirmek gibi bir misyonumuz maalesef yok, herkes kendi imkanları ile geri dönecek. Tüm Oburhamsi yazılarında olduğu gibi bu yazımızda da insanlıktan çıkana kadar yeyip içeceğiz.
Bu yaz, eski dostlarımızı ziyaret için İsveç’in güney eyaleti olan Skane (Skåne) bölgesine gittik. Güzel bir uçuş sonrası Kopenhag’a indik. İsveç’e giden neden Kopenhag’a iner ki amma da sallamışsın diyen olabilir, Kopenhag’a indik zira Skane (Skåne) bölgesine erişim buradan çok daha kolay ve çabuk. İsveç / Danimarka ortak yapımı olan Bron/Broen ya da her güzelliği Amerikanlaştırmaya bayılan Amerikalıların versiyonu olan The Brigde, nam-ı diğer Köprü isimli diziye adını veren Ostersund Köprüsü İsveç ve Danimarka birbirine çok şukela şekilde bağlanmış, bayağı otoban gibi köprü, altından tren falan geçiyor o derece..
Danimarka sınırlarını terk etmeden aşağıda resmini görebileceğiniz toptan alkol satışı yapan çok kıymetli bir işletmede mola verdik, zira önümüzde 1 haftalık dünya kupası + mangal maratonu vardı. Biranın şarabın canına okuduk. İsveç’teki alkol fiyatı, İsveç’ten üşenmeyip Danimarka’ya ya da Almanya’ya ya da daha da üşenmeden feribot ile Polonya’ya gidip almak ve geri gelmekten daha pahalıya geliyor. Arabaların hepsi Saab, Volvo olduğu için bagajın alabildiği ölçüde alkol alınıp, İsveç hükümetine de vergi kazığı atılmış oluyor.
Skane (Skåne) İsveç – Danimarka Market
Skane (Skåne) Bölgesinin biricik şehri Krtistianstad’a 1-2 saat içinde vardık ( bagaj full bira dolu tabi ), kendi halinde sevimli, yemyeşil bir şehir.. İnsanlar birbirini tanısın tanımasın herkes birbirine selam veriyor, illa bir iki kelime sohbet ediyor. Misafir olduğumuz ev, zemindeki kiler ve içki mahzeni ile birlikte toplam 3 katlı, ufak sevimli bir İsveç eviydi, ev sahiplerimiz ise dünya iyisi insanlar.. Birisi otobüs şoförü, diğeri anaokulu öğretmeni olan ev sahiplerimizin, jimnastik dalında İsveç Şampiyonluğu yaşamış, ülkelerini yurt dışında gururla temsil etmiş 2 de kızları var. Küçük bir bahçeleri, bahçede kocaman bir mangalları ve gece saat 23:00’ten önce kararmayan havaları var, şartlar böyle olunca da mangal + bira kaçınılmaz oluyor tabi. Aşağıda ev sahibimiz Ulf ve bahçemizi görebilirsiniz. ( Mangal zamandan ve havadan bağımsız 7/24 yanıyor gibiydi. )
Skane (Skåne) İsveç – Ev ve bahçesi
İlk günün yorgunluğunu bira ve mangalda az pişmiş antrikotlar eşliğinde atmaya çalıştık. Etler suni yeme ihtiyaç duyulmadığı için çok lezzetliydi sanırım, et yediğinizi anlıyorsunuz. Biralar elbette soğuk ve lezizdi, ancak günün sürprizi Ulf’un votka ve çeşitli otları karıştırarak evinde damıttığı renksiz içkiydi. Shot bardakları ile mideyi rahatlatmak amacıyla içildi, gerçekten de hazma yardımcı bir içki.. ( bana 1 şişe doldurup hediye etmesi ise büyük incelikti, bavulda kırılmasın diye en kalın kıyafetlere sarıp sarmaladım )
Skane (Skåne) İsveç – Bu Çek birasını Berlin yazımızda da paylaşmıştık 🙂
Skane (Skåne) İsveç – Sönmeyen Mangal 🙂
Ancak en büyük sürprizi yemekten sonra biralarımızı yudumlarken öğrendim. Balığa meraklı olduğumu bilen Ulf, yine balığa meraklı olan komşusundan rica etmiş, sabahın erken saatlerinde balığa çıkacağımızı söyledi. Hemen mutfağa gidip ertesi sabah için sandviçler hazırladık, maalesef bunların resmini çekemedim ancak bol tahıllı ekmeklerin arasında kızarmış pastırma ve yağda yumurtadan oluştuklarını söyleyebilirim, inanın sabahın 6’sında aşağıda gördüğünüz manzaranın ortasında sıcacık kahve eşliğinde yenilebilecek en güzel kahvaltıydı. İsveç’te ne gibi balıklar tutabileceğimizi düşünerek o gece sabahı zor ettim, bu kadar yorgun olmasaydım muhtemelen uyuyamazdım.
Sabah saat 5’te kalktık, kahveleri hazırladık, kılık kıyafetimizi havaya ve suya uygun giyindik ( Ulf eski iş kıyafetlerini bana verince dımdızlak kalmaktan kurtuldum. ), Marcus ile buluştuk ve aşağıda resimlerini görebileceğiniz Råbelövsjön gölüne doğru yola çıktık.
Skane (Skåne) İsveç – Råbelövsjön Gölü
Marcus reis, bize hedef balıklarımızın perch (tatlı su levreği) ve pike (turna) olduğunu söyledi. İkisinden de daha önce hiç yakalamadığım için hayli heyecanlıydım. İnsanlar sadece sportif amaçlı turna avladıkları için yani her yakalanan balık öpülüp suya iade edildiği için benim gibi bir acemi bile turna yakalama şansını elde edebildi.
Marcus reis havanın çok sakin, suyun da çok hareketsiz olması sebebiyle önce bizi perch merasına götürdü, lakin turnanın saklandığı yerden çıkması için az da olsa rüzgar ve dalga olması gerektiğini söyledi.
Çok geçmeden herkesin oltasında irili ufaklı perchler görünmeye başladı, adam başı 8-10 adet perch aldık, küçükleri öpüp suya saldık, alı koyduğumuz 8 adet iri perchi ise akşam çeşitli otlar eşliğinde mangalda pişirdik. Bu resimleri aşağıda bulacaksınız.
Yeterli sayıda perch yakaladığımıza emin olduktan sonra, havanın da dönmesini fırsat bilerek turnanın peşine düştük.
İlk turnayı Marcus yakaladı ve küçük olduğu için balığı öptükten sonra suya iade etti. Çok büyük bir balık olduğunu söylediğimde ise aslında bölgede çok çok daha büyükleri olduğunu, bunun normal boyutta bir balık olduğunu söyledi. Bu çektiğinden daha ufak 1-2 balık daha çekti ve suya iade etti Marcus..
Bu arada ben de 2 tane balığı çekemedim birisi kendisi kaçtı diğerini ise kalama ayarını yapamadığım için ben kaçırdım. Ancak sonrasında çok kuvvetli bir vuruş aldım, yine kaçırdım sandığımda ise oltamın kuvvetle dibe çekilmesi ile bu defa yakaladığımı hissettim. Balığı oltamda olduğunu söylemem ile diğer arkadaşlar oltalarını çektiler. Aynı şekilde 2-3 dk’lık bir mücadele sonrasında aşağıdaki canavarı tekneye alabildim, bugüne kadar yakaladığım en büyük balıktı. Nasıl bir adrenalin patlaması yaşadığımı anlatamam. Balığın boyunu ölçme şansımız yoktu ama bir IKEA çantasına koyup el kantarı ile tarttık, 2,76 kilo ağırlığında bir canavar. Boyu da tahminimce 80-90 cm arası olmalı.
Bir süre daha avlanmayı denedik ancak havanın açması ve sakinleşmesi sonucu balık derine kaçtı ve biz de bugünlük bu kadar heyecanın yeterli olduğunu düşünerek geri dönmeye karar verdik. Råbelövsjön Gölünü ve ilk turnamı hiçbir zaman unutabileceğimi sanmıyorum.
Yakaladığımız tatlı su levreklerini mangalda pişirdik ve Ulf’un bana büyük süprizi olan rakı eşliğinde o akşam mideye indirdik.
Skane (Skåne) İsveç – Tatlı su levreği
Ertesi gün Skåne bölgesini gezmek için çoluk çocuk arabaya doluştuk. Planımızda Kåseberga’da Baltık Denizine karşı balık yemek ve eski çağlardan kalma Stonehenge benzeri gemiyi görmek vardı. Dümdüz bir ülke ve muhteşem manzaralar eşliğinde yolun tadını çıkarttık.
Önce Ahus’daki Absolut Fabrikası’na uğradık. Absolut yakın zamanda Fransızlara satılmış olmasına rağmen, Ahus bölgesine özel bir su ile imal edildiği için fabrika buradan taşınmamış.. Dışarıdan bakıldığında normal bir bina izlenimi veren bu yapı aslında Absolut’un fabrikası..
Skane (Skåne) İsveç – Ahus Absolut Fabrikası
1-2 saatlik bir yolculuk sonrası Kåseberga’ya vardık. Baltık Denizi kıyısında muhteşem bir hava ve manzara eşliğinde öğlen yemeğimizi yedik. Menüde bölgeye ait her çeşit balık mevcut. Uskumru, ringa, somon, karides, mezgit..
Skane (Skåne) İsveç – Kaseberga (Kåseberga) Baltık Denizi
İsveç lisanı ile alakam Thomas Brolin – İbrahimoviç ekseni ile kısıtlı olduğu için ızgara uskumru sipariş ettiğimi düşünürken önüme füme uskumru geldi, hiç bozuntuya vermeden tadına baktım, neyse ki korkulacak bir şey yokmuş, gayet lezizdi. Diğer siparişlerimizin olan ringa – mezgit ve karidesi de aşağıda bulabilirsiniz. Özellikle karidesler çok lezzetli, kabuklu deniz canlılarının taze olmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladım. Denizden çıktığı gibi pişiriliyor.
Dönüş yolunda ezeli rekabet-ebedi dostluğa gönderme yapan bu bayraklar da dikkatimi çekmedi değil.
Şehri gezerken Best brothers street’e denk geldik.
Dönüş yolunda deniz kenarında kahve molası verdik. Bazı molalar hiç bitmemeli..
Akşam menümüzde “tabi ki de mangalda” somon balığı vardı. Şefimizin sırrını kendisine sakladığı sos eşliğinde pişen taze okyanus somonu çok lezzetliydi. Derin ve soğuk sulardan geldiği için iyice yağlanmış olan bölge somonunun en iyi pişirme yöntemi mangaldır, bu şekilde fazla yağını da bırakan balık çok lezzetli ve sulu kalmaktadır.
Yemeğin üstüne birkaç farklı bira içince sindirime çok iyi geliyor.
Ertesi gün için planımız, güneşin de izin vermesi durumunda tüm günümüzü plajda geçirmek üzerineydi. Ev sahibimizin annesinin yaz tatilini geçirdiği bir karavan parkına gittik. Karavan parkı denilince bizim memleketteki düzensiz, iç içe geçmiş parklar gelmesin aklınıza diye aşağıda resimleri paylaşıyorum. Ta Baltık Denizi‘ne kadar gelmişken denize girmemek de olmazdı, birçok İsveçli için bile soğuk olan denizin tadına doya doya baktık.
Dönüş yolunda bira almak için kısa bir mola verdik, bu arada birden başlayan yağmur karnımızı acıktırdı, sokak sosisinin tadına baktık.
Asıl büyük sürprizi ise bira aldığımız dükkanda yaşadım, İngiltere’de arayıp bulamadığım Iron Maiden yapımı biraları burada bulabildim ve ne kadar sevindim anlatamam. İçtiğim diğer biralar hakkında özel bir yazı ayrıca yazacağım ancak bu biraya kısaca değinmeden geçemeyeceğim;
4,7 alkol oranına sahip, rengi kırmızıya çalan klasik İngiliz Ale’s. Maalesef bu tip birayı ülkemizde bulamıyoruz. İçimi çok kolay, hafif baharatlı tadı olan çok güzel bir bira..
Bildiğiniz heavy metal grubu Iron Maiden’ın özel üretim birasıdır.
Akşam yemeği için hanımlara izin verdik, onlar yöredeki bir İtalyan restoranında akşam yemeği yerken biz erkekler de ( ev sahibimiz, 2 yaşındaki oğlum ve ben ) evde ev yapımı burgerlerin keyfine baktık. Yanlış anlaşılmasın, 850 gram kıyma var burada, ufak olan köfteyi oğlum yuttu 🙂
Ertesi günü dinlenerek geçirdik. Öğle yemeği için füme balık aldık. İsveç’te füme balık yoğun tüketiliyor, her türlüsü var, sarımsaklı, karabiberli, otlu, hardallı.. Çok fazla damak tadıma uyduğunu söyleyemem, ancak füme balık meraklıları için bir cennet olduğunu söyleyebilirim.
Akşam yemeğinde ise tatilin son ve en önemli yemeği vardı, “Kaburga”.
Ev sahibimiz kaburgaları pişirmeden önce 5 saat kadar suda haşladı. Yumuşacık olan etleri ise uygun sıcaklığa gelmiş olan mangalda 2 farklı sos ile sadece 5’er dakika pişirdi. (biri kendi özel sosu, diğer standart kaburga sosu, ikisinin de içeriği hakkında en ufak fikrim yok maalesef..)
Ömrü hayatımda henüz bu etten daha lezzetli bir et yemediğimi çok net ifade ederim. Tek başıma 1 kiloya yakın yemiş olmalıyım.
Tüm bu muhteşem menüyü kırmızı şarap ve bira eşliğinde tükettik.
Bu son ziyafet ile tatilimizi noktaladık ve güzel memleketimizin yoluna birçok hatıra ile döndük. Bekle bizi İsveç, yeniden geleceğiz..
Bu uzun yazıyı sıkılmadan okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim, ben yazarken o anları yeniden yaşadım, umarım sizler de aynı keyfi yaşamışsınızdır.
Sağlıcakla kalın..
Mahir Emrah Sayın (Sıfırcı maho)
Etiketler: Skane’de ne yenir, Skane nerede ne yenir, Skane yeme içme, Skane yemek nerede yenir, Skane gezi rehberi, Skane gurme rehberi, Skane isveç, Skane ne yapılır, Skane seyahat rehberi, Skane gezi blog
